MAL PAYLAŞIMI

Eşlerin mal varlığının tasfiyesi 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu ile yeni bir yola girmiştir. Yasal mal rejimi TMK 202. maddede edinilmiş mallara katılma rejimi olarak kabul edilmiştir. Kanunda sayılan 4 mal rejiminden birinin seçilmesi gerekmektedir. Bu yasal mal rejimlerinin dışında bir mal rejimi seçilemez. Herhangi bir mal rejimi tercih edilmediğinde ise eşler arasında, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanacaktır.

Tasfiye davası, aslında bir tespit davasıdır. Mal varlığının tasfiyesi ile birlikte alacak hakkının tespiti ve talep halinde tespit edilen bu alacağın tahsili istenebilir.

Yasal Mal Rejiminde Talep Edilebilecek Mal Varlığı Değerleri:

a. Alacak hakkı düzeyinde olanlar

  • Katılma alacağı (md 239)

Türk Medeni Kanunu’nun 239. maddesinde düzenlenmiş bulunan katılma alacağının temel özelliği para türünden bir alacak hakkı hakkı olmasıdır; yani katılma alacağı ayni bir hak doğurmaz. Katılma alacağında TMK hükümleri öncelikle uygulanır, izin verdiği ölçüde TBK hükümleri uygulanır. Takasa elverişlidir. Kanun re’sen takası kabul etmiştir ve karşılıklı anlaşma ile alacak hakkının doğmasından sonra ibra edilebilir bir haktır.

Katılma alacağı zamanaşımına tabidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı ile zamanaşımı süresi 10 yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlar. Evliliğin ölümle sona ermesi halinde, katılma alacağına işleyecek zamanaşımı süresi ölüm tarihinden itibaren başlar.

Katılma alacağına faiz, yerel mahkemenin karar verdiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Faizin işlemesi için kararın kesinleşmesine gerek yoktur. İşleyecek faiz temerrüd faizidir.

Katılma alacağının borçlusu, diğer eş ya da onun külli halefleridir. Katılma alacağı, şahsa bağlı bir alacak – borç değildir. Temlik ve intikale elverişlidir. Yine borcun nakli de mümkündür.

Katılma alacağı kural olarak nakden ödenir, istisnai olarak ayın ile ifa edilebilir. Alacaklı “bana para yerine buzdolabını, evi ver” diyemez; ancak borçlu eşe bu hak tanınmıştır; borçlu dilerse para, dilerse mahkemenin esas aldığı bilirkişi raporundaki kıymet üzerinden karşı taraf kabul etmese dahi borcunu ödeme imkanına sahiptir. (TMK 239/1)

  • Değer artış payı alacağı (md 227)

Eski Medeni Kanun’daki katkı payı alacağının bugünkü Türk Medeni Kanunu’nda karşılığı değer artış payı alacağıdır. Eşlerden birinin diğerine, mal edinirken, korunması sağlanırken yaptığı katkıların hesaplanması ve alınması davasıdır. Katılma alacağı davası açıldı diye değer artış payı hesaplanmaz, bunlar birbirlerinden farklı alacaklardır. Aileden doğan yardımlaşma ilkesinin dışına geçilen, örneğin eşin işyerinde çalışma vb durumlarda değer artış payı doğar.

Bu alacağın talep edilebilmesi için de mal rejiminin sona ermesi gerekir.

Değer artış payı alacağı para veya ayın olarak ödenebilir. Bu alacağa da yerel mahkeme kararının verilmesinden itibaren faiz işletilmelidir. Alacak davası olarak açılmışsa bu şekilde karar verilir, değer artış payı olarak bakılmaz.

Değer artış payı alacağı da zamanaşımı süresine tabidir. Bu süre boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren başlar.

Değerleme, tasfiye tarihine göre yapılır.

Ölüm halinde de bu hak varlık kazanır, mirasçılara geçer ve intikal eder.

  • Denkleştirme alacağı

Edinilmiş malların edinilme süreci içinde, paylaşım dışında kalan değer kaymaları olmuşsa denkleştirme alacağı söz konusu olabilir. Ayrı bir alacak değildir, tasfiye sürecinde bir aşamadır; mahsup benzeri bir durum yaratır.

  • Katkı payı alacağı (Eski Medeni Kanun ve TMK Mal Ayrılığı Rejimlerinde)

Değerleme, katılma alacağı ve değer artış payı alacağından farklı olarak dava açıldığı andaki değere göre hesaplanır. Genel hükümlere tabidir. Faiz de dava tarihinden itibaren yürütülür.

b. Ayni hak temelli olanlar

  • Paylı mülkiyet temelli talep (TMK 226/2)

  • Ölüm halinde aile konutu üzerinde talepler (TMK 240)

  • Tarımsal işletmelere ilişkin talepler (TMK 233/2)

  • İstihkak kökenli talepler

Tasfiyede İlke ve Kurallar

Tasfiyenin istenebilmesi için mal rejiminin sona ermesi gerekir. Mal rejimi, ölüm, başka bir mal rejimine geçiş, mahkeme kararıyla evliliğin sona ermesi hallerinde sona erer. Ancak tasfiye anı boşanma ve butlan davasında, davanın açıldığı tarihtir.

Tasfiyenin istenmesi, boşanmaya neden olan olaylarda kimin kusurlu olduğu ile ilgili değildir. Kusurlu eş de tasfiyeyi talep edebilir. Hayata kast ve zina durumlarında yarı yarıya paylaşım kuralından hakkaniyet gerekirmesi halinde, ayrılabilir. Eşlerden biri, diğerini öldürmeye teşebbüs etmişse, hakim yarı yarıyadan daha az bir oranı paylaşım için belirleyebilir.

Önce erkeğin malları, kadının malları kişisel mallar ve edinilmiş mallar olarak ayrıştırılır.

Her bir eş diğerindeki malını geri alır. Şüpheli durumlarda paylı mülkiyet karinesi devreye girer. Paylı mallar bakınından özgülenme talebi, (TMK 226/2), maldaki üstün yararını ispat eden eşe bırakılmasını sağlayan kuraldır.

Mal rejimi sona erdiği anda mevcut olan mallar tasfiyeye tabi olurlar. Bu mallar mal rejiminin sona erdiği andaki durumlarıyla dikkate alınırlar. Edinilmiş malların değeri saptanırken tasfiye tarihi (karara en yakın tarih) dikkate alınır. Bunun istisnası, edinilmiş mallara eklenecek olanların değeri, malın devredildiği tarih esas alınarak hesaplanır.

Yasal Mal Rejiminde Alacak Hakkının Hesaplanması:

Edinilmiş mallara katılma rejiminde eşlerin hakları aşağıdaki formulle hesaplanır:

Artık Değer Hesabı = (EdM+Denkl.1+Ekl.D) – (DAP + Denkl2 + Borçlar)

Katılma Alacağı= ArtD x 1/2 (veya sözleşmesel oran)

Karşılıklı olarak mal paylaşımı davası açılmışsa, hakim re’sen alacaklar arasında takas uygular.

Şirket Hisselerinin Edinilmiş Mal Rejimi Kapsamında Değerlendirilmesi

Şirket hisseleri, eşlerin kişisel malları ya da edinilmiş malları şeklinde değerlendirilebilir. TMK 220’ye göre, eşin mal rejiminin başlangıcında sahip oldukları, herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla iktisap ettikleri ya da miras ile ele geçen şirket hisselerinin kişisel mal olarak değerlendirileceği kabul edilmiştir.

Kişisel malların yerine geçen değerler de kişisel maldır. Örneğin babasının verdiği evi satarak kurulan şirketin hisseleri kişisel mal sayılmaktadır. Ancak eşler, bu şirket hisselerinden kaynaklı olarak elde ettikleri gelirler ve şirketin dağıtılmamış kâr payları üzerinden diğer eşe 1/2 oranında katılma alacağı doğar. Dağıtıldı ve tüketildiyse, ailenin sosyal ekonomik durumu, yaşam standardına göre, birikmiş kabul edilerek katılma alacağı hesaplanır.

Kişisel mal niteliğindeki şirket üzerinde davacı eşin mal rejiminin tasfiyesi sonucu oluşacak alacak hakkı bulunmamaktadır. Ancak şirketin boşanma davasının açıldığı tarihe kadar olan dönemdeki geliri edinilmiş maldır. Mevcutsa bu gelir tasfiye davasının konusu olabilir.

Kar payı = temettü = kazanç ödemesinin yapılmaması ve kârın şirkete yatırım olarak kullanılması durumunda bu miktarların mal rejiminin sona erdiği tarihteki reel değer belirlenerek mal rejiminin tasfiyesi yapılır.

Ziynet eşyalarının (düğün takılarının) paylaşılması

Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir.

Düğünde takılan takıların iadesi için açılan davalara temyiz mercii olarak bakan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 4.4.2024 tarihinde içtihadını değiştirmiştir. Bu tarihe kadar Yargıtay,  “aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin, ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.) bunların hepsi kadına ait sayılır” görüşündeydi.

Ancak toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılıyor olması dikkate alınarak, düğünde eşlere takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda,Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin içtihatlarında değişikliğe gidilmiştir.

Bu değişen durumlar sonucu Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin son görüşü şu şekildedir:

  • Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir.
  • Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan-verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir.
  • Takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur.
  • Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilir.